Türkiye’de her sene mayıs ayının ikinci haftasında kutlanan Vakıf Haftası, yarın başlıyor... Tarihe baktığımızda ise Osmanlı vakıf medeniyetinde valide sultanların yaptırdıkları vakıf eserleri, çok büyük bir yer işgal etmektedir.
Çocukluklarında bir köle iken valide sultanlık makamına kadar yükselen bu isimlerden üçü, bazı özellikleri ile dikkat çekmektedir. Mahpeyker Kösem Valide Sultan’ın gelini Hatice Turhan Valide Sultan’dır. Hatice Turhan Valide Sultan’ın gelini de Emetullah Rabia Gülnuş Sultan’dır. Dolayısıyla, bu üç sultan hiç ara vermeden, Osmanlının hüküm sürdüğü toprakları medeniyet eserleri ile bezemişlerdir.
“AY YÜZLÜ” VALİDE SULTAN
Mahpeyker Kösem Valide Sultan, “I. Ahmed Han’ın zevcesi olup 1592 yılında Mora’da doğmuştur. Sultan IV. Murad ile Sultan İbrahim’in validesidir. Aynı zamanda, IV. Mehmed Han’ın babaannesidir. Katib Çelebi, Naima gibi kaynaklarda, “vâlide-i muazzama, koca vâlide, ümmü’l-mü’minîn, sâhibetü’l-makām, mehdi-i ulyâ, vâlide-i atîka, vâlide-i kebîre” olarak da anılmaktadır. Rum asıllı bir papazın Anastasya veya Nasya adlı kızı olduğu, akıncılar tarafından esir alındığı, Bosna Beylerbeyi tarafından saraya gönderildiği rivayet edilmektedir. Sultan I. Ahmed’le aynı yaşlardadır. Haremdeki ilk adı “ay yüzlü” anlamına gelen Mahpey- ker’di. Kösem Sultan denilmesinin sebebi, I. Ahmed, çok sevdiği, önem verdiği için ona “sürünün önde gideni” manasında “Kösemen” dedi ve haremde bu lakapla anılır oldu. I.Ahmed Han’ın genç yaşta vefât etmesi ile yirmi yedi yaşında dul kaldı. Kösem Valide Sultan, kocası I. Ahmed Han’ın vefatı üzerine Topkapı Sarayı’ndan ayrılarak Beyazıt’taki Eski Saray’a gönderildi. Kösem Valide Sultan, I. Mustafa’nın iki saltanatı ile II.Osman’ın padişahlığı döneminde Eski Saray’da altı yıl kadar ikamet etti. Oğlu IV. Murad’ın tahta çıkışı 9 Eylül 1623 tarihinde, Eski Saray’dan Topkapı Sarayı’na özel bir törenle gelip valide sultan oldu. Padişah Sultan Murad, henüz on iki yaşında olduğu için “naibe-i saltanat” vazifesini üstlendi. Oğlu Sultan İbrâhim’in cülûsu ile Mahpeyker Kösem Sultan valide sultanlık görevine devam etti. İlk işi, Osmanlı tahtının son bulmasını önlemek için oğlu Sultan İbrâhim’in bir erkek evlat sahibi olmasını sağlayacak tedbirlere yönelmek oldu. Sultan İbrâhim, tahttan indirildikten bir müddet sonra, 1648 yılında boğduruldu. Babasının ölümü üzerine, yedi yaşında tahta geçen IV. Mehmed’in bir saltanat naibine ihtiyacı vardı.
Mahpeyker Valide Sultan, devlet geleneği gereği bu cülusun ardından Eski Saray’a gitmesi gerekirdi. Fakat, Harem’de kalmaya devam etti. Böylece Osmanlı tarihinde ilk olarak bir valide sultan, torununun saltanatında valide-i muazzama, sıfatıyla görevini ifaya devam etmiş oldu. Bu valide sultan, asiler tarafından Harem’de şehit edildi. Kocası merhum Sultan I. Ahmed’in türbesine defnedildi.
BORÇ YÜZÜNDEN HAPSE DÜŞENLERİ KURTARIRDI
Çok şefkatli olan Mahpeyker Sultan, çevresindeki fakirlere bir daha kimseye muhtaç kalmayacak şekilde yardım etmiş ve bu hâli ile herkesin kalbini fethetmiştir. Her sene receb-i şerif ayında kıyafet değiştirip araba ile hapishanelere gider, borç yüzünden hapse düşenleri, borçlarını ödemek suretiyle hapisten kurtarırdı. Katiller hâriç bütün mahkûmlara yardım elini uzatırdı. Yetim ve kimsesiz kızları araştırır çeyizlerini düzerek evlendirirdi.
Onun “sâdât ulûfesi” adıyla tesis ettiği, seyyid ve şeriflere hasrettiği hayır işinden 200 fakir faydalanıyordu. Hac yolundaki hacıların su ihtiyacı için vakıf kurmuştur. Ayrıca, Haremeyn’de fakirlere yardım edilmesi ve burada Kur’ân-ı kerim okutulması için de bir vakıf tesis etmiştir. Mahpeyker Sultan’ın imar faaliyetlerinden ilki Anadolu Kavağı Mesci- di’dir. Sultan IV. Murad’ın saltanatında yaptırdığı Eminönü’ndeki Büyük Valide Han’ın ortasında fevkani bir mescit vardır. Hanın geliri bu mescidin vakfına tahsis edilmiştir. Şehremini’de, Beşiktaş’ta, Yenikapı’da çeşme yaptırmıştır. Sofiye ricâlinden Abdülmecid şeyhî Efendi’nin Eyüp’teki türbesini inşa ettirmiştir.
Vâlide Sultan’ın Eğriboz, Midilli ve Kıbrıs adalarında da vakıfları vardı. Sultanselîm civarında (Çarşamba’da) Vâlide Medresesi Mescidi’ni ihya etmiştir. Mahpeyker Sultan’ın yaptırdığı hayır eserlerinin başında Üsküdar’daki Çinili Câmi gelmektedir.
HATİCE TURHAN VALİDE SULTAN
Sultan IV. Mehmed, Babası Sultan İbrahim’in yerine 7 yaşında tahta oturmuştu. Saltanat naibesi, babaannesi, Mahpeyker Valide Sultan’dır. Üç yıl müddetle saltanat naibesi olmuştur. Mahpeyker Valide Sultan sarayda, bir isyanda şehit edilince, padişahın annesi Hatice Turhan Valide Sultan 24 yaşında saltanat naibesi oldu. Bu devirde, devlette birçok karışıklıklar ve isyanlar yaşandı. Venedikliler, Bozcaada, Limni ve Semadirek adalarını işgal ettiler. Çanakkale Boğazı’nı ablukaya aldılar. Osmanlı kuvvetleri Girit Adası’nda idiler. Abluka sebebiyle, gerekli yardım gönderilemedi. Hatice Turhan Valide Sultan, mimar Koca Kasım Ağa, Koçi Bey, tarihçi Solakzade gibi münevver devlet adamları ile irtibattaydı. Mimar Kasım Ağa, devletteki bu dağınıklığı toplayacak yegâne vezirin, kubbe veziri olan ihtiyar Köprülü Mehmed Paşa olduğunu söyledi. Valide Sultan, Köprülü Mehmed Paşa’nın ileri sürdüğü şartları kabul ederek mutlak yetkileri Köprülü’ye verip sadaret mührünü teslim etti. 29 yaşında saltanat naibeliğinden çekildi. Bir daha da devlet işlerine hiç karışmadı. Hayır ve hasenat işleri ile uğraştı.
BÜYÜK BİR VAKIF ESERİ YENİ CAMİ VE KÜLLİYESİ (MISIR ÇARŞISI)
Yeni Cami’nin temeli 1597 yılında, Sultan III. Mehmed zamanında Valide Safiye Sultan, tarafından atılmıştır. Camiin inşası için seçilen Bahçekapı çevresi, o tarihlerde bakımsız bir Yahudi ve Hıristiyan mahallesiydi. 1603 yılında Safiye Sultan’ın ölümü üzerine de inşaat yarım kaldı. Aradan yıllar geçti ve inşaat mezbelelik hâlini aldı. 1660 yılında meydana gelen yangında cami inşaatı da hasara uğradı. Halka yardım için yangın yerlerini gezen Hatice Turhan Valide Sultan, bu caminin yarım bırakılmış duvarlarına rastladı. Valide Sultan, bu abideyi kurtarmak düşüncesiyle 1660 yılında, yapıyı yeniden başlattı. Nihayet camiin yapımı 1663 yılında tamamlandı.
Mevlit okunup, Cuma namazı kılınarak bütün vüzera ve ulemanın katıldığı bir törenle açıldı. Yeni Cami, çok orijinal planı ve fevkalâde tezyinatıyla tanınmış kasır ve türbe, sebil, Mısır Çarşısı diye anılan ve gelirinin caminin masraflarına harcanması için yaptırılan kapalı çarşısı ile bugün de kullanılmaktadır.
EMETULLAH RÂBİA GÜLNÛŞ SULTAN VE VAKIF ESERLERİ
Emetullah Râbia Gülnûş Sultan, II. Mustafa Han ve Sultan III. Ahmed’in anneleridir. Sultan IV. Mehmed’in hasekisi olup, Haseki Sultan unvanını kullanan son hanım sultandır. Gülnûş Sultan, 1646’da Girit’teki Resmo’nun Deli Hüseyin Paşa tarafından fethedilmesinden sonra, buradan getirilen esirlerdendir. Esmer, düz siyah saçlı ve siyah gözlü, orta boylu ve çok güzel olarak tasvir edilmiştir. Harem âdetlerince, Gülnûş adı verilen kızı, Hadice Turhan Valide Sultan seçmiştir. Daha sonra Gülnûş Sultan’ı yetiştirip oğlu IV. Mehmed’e takdim etmiştir. Râbia Gülnûş Sultan, 1660’ta kızı Hatice Sultan’ı, ardından 1664’te oğlu ûehzade II. Mustafa’yı, doğurunca
da ‘haseki’ unvanını almıştır. Valide Hatice Turhan Sultan’ın 1683 yılında- ki ölümü üzerine, Gülnûş Sultan, tek başına ve başhaseki olarak haremi yönetmeye başlamıştır. IV. Mehmed’in 1687’de tahttan in- dirilmesinin ardından Gülnûş Sultan, Eski Saray’a gönderilmiş, II. Süleyman ile II. Ahmed’in saltanatları ara- sında yedi yıl orada kalmıştır. Rabia Gülnûş Sultan’ın Eski Sarayda oturması, oğlu ûehzade Mustafa’nın 695’te Edirne’de tahta çıkmasıyla son buldu. “Mehdi-i Ulya-yı Saltanat” yani valide sultan olarak Edirne Sarayı’na merasimle geri döndü.
EDİRNE VAKASI
Sultan II. Mustafa, kısa saltanatını Edirne’de geçirdiği için Valide Gülnûş Sultan da bu dönemde Edirne’de oturmuştur. 1703 yılında vuku bulan Edirne Vakası ile büyük oğlu II. Mustafa padişahlıktan çekilirken, küçük oğlu III. Ahmed tahta çıkmıştır. Gülnûş Sultan’ın kethüdası Mehmed Efendi’ye kendi el yazısıyla yazdığı notta “Dünyanın fâni olduğu ve nice hayır hasenat yapmayı Allah’tan niyaz ettiği, Rabb’ine layık ameli yoksa da ibadullaha infak ederek, bir müminin duasının kabul edilip kendisinin mağfiretine sebep olmayı” dilediği yazılıdır. Valide sultan, medreselere ve tekkelere para ve kurban gönderirdi. Üsküdar’da bulunan miskinler fukarasına, pirinç ve bal gibi yiyecek dağıtımında bulunurdu. Berat gecesi camiler için mumlar satın alınırdı. Saraydaki cariyelerin ihtiyaçlarıyla da ilgilenirdi. Gülnûş Sultan, henüz haseki sultanken IV. Mehmed zamanında fethedilen Kamaniçe’de (Bugünkü Ukrayna’da) bir kiliseyi camiye çevirtmiştir. Cami olarak yalnızca 27 yıl hizmet görmüştür. Hâlen minberi duran cami, şu anda bir Katolik kilisesi olarak kullanılmaktadır. Sakız adasındaki bu yapılar, Gülnûş Sultan’ın oğlu II. Mustafa’nın tahta çıktığı 1695 yılında, Sakız Adası’nın yeniden fethiyle adadaki Katolik kilisesi iken çevrilen cami ve sonradan inşa edilen dükkânlar ve çeşmedir. Bu cami günümüze ulaşamamıştır...
Galata semtinde, büyük bir Katolik kilisesiyken 1696’daki yangında zarar gören San Francesco Kilisesi’nin yerine, cami ve yanındaki çeşmeyi yaptırmıştır. Günümüze çeşmesi ulaşan bu yapının yerinde bugün, Galata Hırdavatçılar Çarşısı bulunmaktadır. Gülnûş Sultan küçük oğlu III. Ahmed devrinde valide sultanken, 1708’de İspanyollardan ele geçirilen Oran’daki kiliselerden birini camiye çevirtmiştir. Oran, bugün Cezayir’in ikinci büyük şehri konumundadır. Gülnûş Emetullah Sultan’ın hasekiliği döneminde inşa ettirdiği Mekke’deki imaret ve darüşşifa günümüze ulaşamamışlardır. 1679 yılı içinde tamamlanan bu iki hayır yapısına, Cidde, Bulak ve Süveyş’te inşa ettirdiği ambarlar lojistik destek sağlamıştır.
ÜSKÜDAR YENİ VALİDE KÜLLİYESİ
En önemli eseri, oğlu Sultan III. Ahmed zamanında Üsküdar İskelesi’nin sağında yaptırdığı cami, sebil, çeşme, imaret, sıbyan mektebi ve medreseden oluşan Validey-i Cedid Külliyesidir. İnşasına 1708 tarihinde başlanmıştır. Atik Valide Nurbanu Sultan Külliyesinden dolayı, Üsküdarlılar ‘’Cedid Valide Camii, Yeni Valide Camii’’ demişlerdir. Mihrabın solunda asılı bulunan Kâbe örtüsünden büyük bir parça yakın tarihte çalınmıştır. Caminin dış duvarlarında, Osmanlılardaki hayvan sevgisinin en önemli örneklerinden olan kuş evleri, medeniyetimizi bütün güzelliklerini yansıtmaktadır. Hünkâr kasrının önünde bulunan sebil ve muvakkithâne ile Gülnûş Sultan’ın türbesi, 1715 yılında vefatından önce inşa edilmiş ve orada defnedilmiştir. Türbe, kafes şeklinde bir kubbe ile örtülüdür. Zarif bronz şebekelerle kapatılmıştır. Dış avlunun batı tarafında, sıbyan mektebi yer almaktadır. Yol tarafındaki yedi adet tonozlu mekân ise, külliyeye gelir sağlayan dükkânlardı. Türbenin arkasında yer alan, hâlen bir dernek tarafından kullanılan muvakkithânenin yapısından dolayı XIX. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Gülnûş Valide Sultan, 5 Kasım 1715 Salı gecesi Edirne Sarayı’nda öldü. Padişah 3’üncü Ahmed’in buyruğu üzerine, vezir, ulema ve devlet erkânının toplanmasıyla Edirne’de cenaze namazı kılınmıştır. Kapalı arabaya konulan cenazenin, İstanbul’a gönderilerek, 9 Kasım günü Üsküdar’daki yaptırdığı caminin yakınındaki üstü açık türbesine defnedilmiştir. Bu vesileyle okuyucularımızın, Vakıf Haftası’nı tebrik ediyorum...