Büyük Fetih Böyle Yapıldı

Büyük Fetih Böyle Yapıldı

Orta Çağ’a son veren Türklerin savaş tekniği o derecede üstündü ki, Balistik füzelerin atası olan uçan alev füzelerini, ilk defa İstanbul’un fethinde kullandılar. Bu füzelerin işleme prensibi asırlarca unutulduktan sonra ancak 20. asırda Batılı mühendislerce ele alındı.

Daha önce 2 defa tahta çıkıp 10 ay kadar padişahlık eden Saruhân (Manisa) Sancak Beyi II. Mehmed, 30 Mart 1432 günü Edirne Saray-ı Hümâyûnu’nda doğmuştur. Annesi Hümâ Hatun, tahta çıkmadan önce vefat etmiş, fakat oğlunun çocukken ilk iki saltanatını görmüştür. II. Mehmed, 1443 Haziran’ında kendisinden 7 yaş büyük ağabeyi Alâeddin Ali’nin ölümü üzerine 11 yaşında veliahd oldu.
Babasının ölümü üzerine, 19 yaşındaki yeni hakan, Edirne’ye gelip cülûs etti. Ayaklanan Karaman üzerine ilk sefer-i hümâyununa çıktı. Bir kısım yerleri Karaman’dan alıp döndü. Fakat asıl işi, Bizans ileydi. İkinci Mehmed, “Boğazkesen Hisarı” dediği Rumeli Hisarı’nı inşa ettirdi (1452). Muazzam kale, 4 ayda bitti. Karşıda dedesinin babası Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı Anadolu Hisârı yükseliyordu. İki tarafa konan toplarla makaslama ateş altında artık hiçbir geminin Türk izni olmaksızın Karadeniz’den Akdeniz’e veya tersine geçmesi mümkün değildi. İki hisarın karşılıklı yapıldığı yer, İstanbul Boğazı’nın en dar yeridir.
Sultân Mehmed’in niyetini anlayan imparator, bütün Avrupa’yı yardıma çağırırken, padişah da 1452-53 kışını Edirne’de dehşetli hazırlıklarla geçirdi. Kendi planlarını çizdiği topların ve havan toplarının dökümlerini, sonra tecrübelerini yaptırdı. Görülmemiş çapta toplar ve tarihin ilk havan toplarını döktürdü. Büyük topun tecrübesi iyi netice verdi.

“TÜRK SARIǦINI TERCİH EDERİM”

Bizans, ikiye ayrılmıştı. Avrupa, yardım için Bizans’ın Ortodoks mezhebini bırakıp Katolik olmasını istiyordu. Bizans imparatoru ise Ortodoks mezhebinin ve Ortodoks Cihan Patriki’nin hâmisi idi. Din bakımından Papa’ya tabi olamazdı. Katoliklerle Ortodokslar arasında tarihî düşmanlık derindi. Buna rağmen 12 Aralık 1452’de dünyanın en büyük kilisesi olan Ayasofya’da Katolik usulü ayîn yapıldı. Bu durumdan bütün Bizans halkı nefret etti. Ayini Papa’nın gönderdiği Kardinal Isidore yönetti. Bizans Başbakanı Büyükdüka Notaras “Bizans’ta Latin şapkası görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederim” tarihî cümlesini söyleyip Bizanslıların hislerine tercüman oldu

İSTANBUL MUHASARASI BAŞLIYOR

Bizans, bin yıldan beri en amansız müstevlilere açılmayan surlarına, sırrını yalnız Bizans’ın bildiği ve üzerine su atıldıkça daha çok parlayan Grejuva ateşinin terkibine güveniyordu. Surların önündeki su dolu hendeğin genişliği 18,5 metre ve derinliği 9 metre idi. Ancak yıllar süren bir muhasaradan sonra şehri açlıkla düşürmek kabildi. Bu müddet içinde Avrupa orduları geleceğinden muhasaranın devamı mümkün olamazdı. Osmanlı ise 1453 Şubat’ında büyük topu Edirne’den yola çıkardı. Topu 60 manda çekiyordu. Mart ayında büyük top, İstanbul surlarının 5 mil açığına vasıl oldu. Padişah ise Edirne’den hareket edip İstanbul önüne ulaştı ve 6 Nisan’da muhasara başladı. Türk ordusu yaklaşık 100.000 kişiydi.
18 Nisan’da Amiral Baltaoğlu Süleyman Bey, İstanbul Adaları’nı, Boğaz’da Tarabya köyünü işgal etti. Her biri 2 bin asker tarafından çekilen ve 2 tonluk gülle atabilen 4 top, ateşe başladı. Tarihin ilk havan atışı ise 21 Nisan’da Haliç’teki düşman filosuna yapıldı. Toplar, 14 batarya hâlinde düzenlenmişti. En Büyük Top günde 7 ve gecede 1 defa ateşlenebiliyor, doldurulması ve soğutulması 2 saat sürüyordu. İkinci Mehmed ayrıca gene görülmemiş büyüklükte bir mancınık, 4 yürüyen kule, havai fişek esası üzerine çalışan uçan füzeler yaptırmıştı. Bu dünyanın en büyük harp gücüne karşılık Bizans’ın kat kat tahkim edilmiş surları, 15 bin yerli ve yardımcı askeri, ayrıca gönüllüler, Haliç’te yatan mühim bir Bizans-Ceneviz-Venedik-Papalık donanması vardı.18 Nisan’da Macaristan’dan elçiler gelip bütün Hristiyanlık âlemi namına konuştu, muhasara kaldırılmadığı takdirde birleşmiş Avrupa ordularının Türkiye’yi istilâ edeceğini söyledi. İki gün sonra Bizans’a yardıma gelen 4 Ceneviz ve 1 Mora gemisinin Haliç’e girebilmesi, İkinci Mehmed’i kızdırdı. O öfkeyle atını denize sürdüğü meşhurdur. Baltaoğlu Süleyman Bey’i, azletti, yerine kâptan-ı derya olarak, eski kaptan-ı deryalardan Hamza Bey’i tayin etti. Haliç çok kalın bir zincirle kapatılmış olduğu için Türk gemileri giremiyordu. Vezir-i azam Çandarlızade Halil Paşa, Bizans’ın düşürülebileceğini fakat Türkiye’nin bütün Avrupa ile harbe gireceğini söyleyip yılda 70.000 altın vergi teklifini kabûl edip imparatorla sulh yapmasını pâdişâha tavsiye etti.

TÜRK GEMİLERİNİN HALİÇ’E İNDİRİLMESİ

Vezir Damad Zaganos Mehmed Paşa, 15.000 kişiyle Kasımpaşa sırtlarında mevzilenmişti. Buradan Haliç’e kapanmış, açık denize çıkamayan Bizans donanması, havan ateşi altında tutuluyordu. 22 Nisan gecesi 67 küçük gemilik Türk ince filosu, karadan yürütülmek suretiyle Haliç’e indirildi. Bir gece içinde yapılan bu iş, Bizans’ta manevi çöküntü yaptı.
Ertesi gece Türk denizcileri, bir gece içinde Haliç üzerinde yan yana 5 askerin yürüyebileceği bir köprü kurdular. 28 Nisan gecesi İmparator, Haliç’teki Türk donanmasının ne pahasına olursa olsun yok edilmesini emrettiyse de bu teşebbüs 150 Bizans denizcisinin hayatına mal oldu. Çok kızan İmparator, Bizans’taki 260 Türk esirinin başlarını vurdurup, burçların üzerinden Türklerin önüne attırdı. Türklerse, düşman donanmanın amiral gemisini batırdılar.
Hakan, 6 ve 12 Mayıs günleri 2. ve 3. umumi taarruz emretti. İlki Topkapı’sı, ikincisi Edirnekapı’sı karşısından yapıldı. 16 Mayıs’ta Türkler kanlı bir lâğım (tünel) muharebesine başladılar. Bir yandan da surların önündeki su dolu derin hendeğin bazı yerleri doldurulmaya çalışılıyordu.

FATİH, SON DEFA ELÇİ GÖNDERİYOR...

Surlarda büyük gedikler açılmıştı. Bütün Bizans halkı 24 saat çalışarak bu gedikleri onarmaya yetişemiyordu. 23 Mayıs’ta İkinci Mehmed, İsfendiyaroğlu Dâmâd Kasım Bey’i elçi olarak Bizans’a yolladı. Kasım Bey, İmparator’a, ilk umumi hücumda artık şehrin düşeceğini asker olarak imparatorun da lütfen kabûl buyuracağını, kendiliğinden teslim olan beldelere İslâm hukuku mucibince can ve mala hiçbir zarar verilmeden girileceğini, şehir cebren düştüğü takdirde olacaklardan Sultan Mehmed’in mesuliyet kabul etmediğini bildirdi. İmparator, vakur cevap verdi: Teslimi istenen nesnenin bir kale değil, bin beş yüz yıllık bir imparatorluk tacı olduğunu, şehri teslimden vazgeçmesi karşılığında padişahın ne teklifi olursa olsun peşînen kabûl ettiğini söyledi.
26 Mayıs’ta Macaristan’dan daha kalabalık bir heyet gelip bütün Hıristiyanlık nâmına İkinci Mehmed’i tehdit etti. Karamanoğlu İbrâhim Bey de Anadolu’dan Osmanlı’yı vurmak için Venedik’le anlaşmıştı. Vezir-i âzam Halil Paşa, imparatora istenen şartların dikte edilip muhasaranın kaldırılması fikrinde olduğunu söyledi. Hakanın mürşidi Şeyh Akşemseddin, şiddetle karşı çıkarak, İstanbul’un fethinin müjdesini aldığını bildirdi ve fethe ait hadis-i şerifi okudu.

İSTANBUL’A YAPILAN SON UMUMİ TAARRUZ

İkinci Mehmed harp divanını topladı, surlara ilk çıkacak olanlara bir rütbe terfi vereceğini bildirdi. 29 Mayıs sabahı pâdişâh, sabah namazını kıldı, atına binip bütün kurmayları ile ön safa geldi. Güneşin ilk ışıklarıyla top ateşi başladı.
28 Mayıs’ı 29 Mayıs’a bağlayan gece, Bizans halkı uyumadı. Ayasofya’daki ayinden çıkan XI. Konstantin, Topkapı’sına geldi. İkinci Mehmed ise bu kapının dış tarafında idi.
Donanma azapları, Marmara kıyılarında denize bırakılıyor, canlarını dişlerine takarak deniz surlarına tırmanmaya çalışıyorlardı. Topkapısı önündeki muharebe, son derece kanlı geçiyordu. Devamlı çalan bütün kilise çanları, son ânın geldiğini ihtar ediyor, kaçmak istemeyen halk ise Bizans askeriyle beraber vuruşuyordu. Bizanslılar, Türk askerini Rum Ateşi ile yakmaya, büyük taşlarla ezmeye çalışıyorlardı. İkinci Mehmed, devamlı taze birliklerle bu kesimi takviye ediyordu. İmparator, son ihtiyatlarını Topkapısı’na sürerken, Cenevizli General Giustiniani yaralanıp şeref meydanını terk ediyordu. Sabah namazından sonra yapılan duadan ve padişahın kısa, fakat çok parlak hitabesinden elektriklenen Türk ordusunda, Şeyh Akşemseddin ile Molla Gürani’nin dolaştığı saflarda derviş-gazilerin tekbir sadaları dalga dalga Bizans surlarına aksediyor, Orta Çağ’ın en müstahkem kalesini aşıyordu.

ULUBATLI HASAN SURLARA FATİH’İN SANCAǦINI DİKİYOR

Giustiniani’nin İtalyan askerleriyle müdâfaayı bırakmasından doğan ani durgunluk üzerine, Sultan İkinci Mehmed, Türk askerinin Topkapı surlarına tırmanmasını emretti. Ulubatlı Hasan adındaki küçük rütbeli, genç bir subay, maiyetindeki 30 askerle beraber, Hakanın sancağını Topkapı’sı surları üzerine dikti. Maiyetinin 18’i şehit olmakla beraber, diğer 12’si artık sancağı asla düşürmediler. Topkapı’sı ile Eğrikapı arasındaki kesim, iki taraf için de insan cesedinden geçilemeyecek hâle gelmişti. Sancağın dikilmesinden birkaç dakika sonra Canbazhane kapısı, Türklerin eline geçti. İlk Türk askeri, buradan şehre adım attı. Topkapı’sı ile Eğrikapı arasındaki birinci sur aşılmış, birinci sur ile ikinci sur arasındaki boşluk işgal edilmişti. İkinci sur da aşıldı. İlk giren birliğin subayı, birliğini Bizans askerinin arkasında durdurdu, şehre doğru ilerlemedi. Bunu gören Bizanslılar, asker sivil, bu birliğin üzerine imha etmek maksadıyla yürüdü. Ancak birlik takviye aldı, imha edilmedi ve yerinden oynamadığı için, Bizans askerinin ricat yolunu kesti, şehre doğru kaçmasını önledi.

BİZANS İMPARATORU SAVAŞTA ÖLDÜRÜLÜYOR

Türk askerini şehirde gören, görenlerden işiten halk, panik hâlinde Ayasofya istikametinde yoğunlaştı. Ric’at yolu kesilen Bizans askeri, şiddetle mukavemet etti. Dar bir sâhada o kadar asker birikti, birbirine girdi ki, yaralanmış olan imparator, yere düştü. Bir azab neferi, 50 yaşındaki imparatora sonuncu darbeyi vurdu. Son mukavemet yuvalarını temizleyen Orduy-ı Hümâyün, muntazam şekilde, halkın toplandığını gördüğü Ayasofya istikametinde ilerlemeye başladı. İki Kilise’nin ittihâdından beri aylardır Ayasofya’ya uğramayan Bizanslılar, büyük mâbedi doldurmaya başladı. İstanbul şehrinin 29. ve sonuncu muhâsarası, böylece sona erdi. Aksaray’da birleşip saf nizâm alan Ordu, Ayasofya önünde durdu ve pâdişahı beklemeye başladı. Henüz öğle olmamıştı.

FATİH: HÜRRİYETİNİZ İÇİN KORKMAYINIZ

Ayasofya’daki on binlerce insanın burnu kanamadı. Ordu, hiçbir tecavüzde bulunmaksızın, hakanın gelip bu halk için nasıl bir emir vereceğini beklemeye başladı. Sultan Mehmed Han, öğle üzeri Topkapısı’ndan şehre girdi. Bizans halkının alkışları, Türk askerinin tekbir ve ezan sesleri arasında, Ayasofya’ya geldi. Bütün halk, başlarında büyük rahipler, zemine kapandı. Sultân Mehmed “Kalkınız, bu andan itibaren ne hayatınız ne hürriyetiniz için korkmayınız” dedi. Sonra diz çökmüş bulunan Ortodoks Cihan Patriğini kaldırarak aynı sözleri tekrarladı. Ayasofya’yı boşalttırdı, gezdi, ezan okuttu, ikindi namazını hemen burada kıldı. İmparatorun cesedini buldurdu ve daha önceki imparatorlara yapılan aynı dinî törenle gömülmesini emrederek rahiplere teslim etti. Fakat ertesi gün, Ortodoks Patriki’ni azletti, ruhaniler meclisine, yerine yeni bir patrik seçilmesini emretti.
Yeni seçilen patrik Gennadios, Katolikliğe karşı idi. Sonra Galata’yı Ceneviz Cumhuriyeti’nin elinden aldı. 19 Temmuz’da Çandarlızâde Halil Paşa, azil ve îdâm edildi. Fatih, İstanbul’u devletin merkezi ve taht şehri ilan etti. İslâm âleminde sevinç büyük oldu. Pek çok Müslüman hükümdar, hususi elçiler göndererek Fâtih Sultân Mehmed’i tebrik ettiler. İstanbul’un fethi, bütün Türk tarihinin en büyük olayı sayılmaktadır.
Cihan devletine gidişi kesin şekilde müjdelenmiştir. Bilindiği gibi Orta Çağ’ın da sonu ve Yeni Çağ’ın başlangıcıdır. Türkler, fethe “Feth-i Mübin” diyerek tebcil ettiler, Kur’ân-ı kerimde geçen “Beldetün Tayyibetün” tâbirinin bile, ebced hesabıyla Feth-i Mübin’in hicri tarihini işâret ettiğini keşfettiler. Orta Çağ’a son veren Türklerin savaş tekniği o derecede üstündü ki, Balistik füzelerin atası olan uçan alev füzelerini, ilk defa Bizans’ın fethinde kullandılar. Bu füzelerin işleme prensibi asırlarca unutulduktan sonra ancak XX. asırda Batı mühendislerince ele alındı. Kimse şüphe edemez ki Sultân Mehmed, Roma İmparatorudur. İmparatorluğun taht şehrini elinde tutan kimse hukuken imparator ve Roma imparatorluğunun taht şehri de İstanbul’dur. Rönesans, Fatih’in 1453’te Bizans’ı fethi ile başlar. Balistikteki keşifleri, matematikteki dehası, dinî ilimleri çok iyi bilmesi, Arapça ve Farsçaya vukufundan başka Yunanca, Sırpça, İtalyanca ve daha bir iki dili iyi anlaması, Fatih Sultan Mehmed’i, Osmanlı tarihinin en büyük hükümdarı olarak kabul ettirmeye bizi zorlar.