Vakıf medeniyeti ve mevlid-i şerif geleneği

Vakıf medeniyeti ve mevlid-i şerif geleneği

Osmanlılar zamanında, Mevlid okutulması maksadıyla vakıflar kurulmuştur; böylelikle Peygamber Efendimizin şefaatine nail olunup sevgisi etrafında cemaatin toplanması gaye edinilmiştir. Bazı vakıfların banileri ise hanımlardır.Mevlid Kandili, Osmanlılar zamanında resmî törenle kutlanmaktaydı.Bütün mübarek geceler gibi Mevlid Kandili de, kameri aylara göre tespit edilir.

Ekim ayının 7’sini, 8’ine bağlayan gece, kamerî aylardan Rebiülevvel ayının 12’nci gecesi olup, Sevgili ve şerefli Peygamber Efendimiz hazretlerinin (aleyhisselam) doğum gecesi olan Mevlid Kandilidir. Mevlid Kandilinde; -Suudi Arabistan hariç- Türkiye’de ve birçok İslam ülkesinde mevlidler okunacak ve dinlenecektir.

Mevlid Kandili gecesi, TGRT Haber, TGRT Belgesel ve TGRT EU televizyon kanallarının Elâzığ’dan ortak canlı yayın yapacakları Mevlid Kandili Özel Programına, İhlas Vakfı olarak biz de iştirak edeceğiz. Kandil münasebetiyle, bu kıymetli günün şerefine, Elâzığlı vatandaşlarımıza dinî ve millî kitaplar dağıtacağız.

Memleketimizde mevlid sadece Mevlid Kandilinde okunmaz veya okutulmaz; her vesileyle okunur. Maziden bugüne halkımız, mühim olarak gördüğü ve düşündüğü her işi mevlid-i şerif okutarak süslemiştir.

Milletimiz kandil gecelerinde, asker uğurlamalarında, düğünlerde, sünnet merasimlerinde, yağmur dualarında, yakınının ölümünün ardından, iş yeri açılışlarında, aziz şehitlerin ruhları için, hac dönüşlerinde, evladının sıbyan mektebinde elifbayı sökmesinde, Kur’ân-ı kerîmi hatmetmesinde, bir nimet geldiğinde, nimetin şükrü için ve bir sıkıntıdan kurtulmak için mevlid oku(t)mayı bir vesile olarak görmektedir.

Bendeniz, 60 yaşını devirmiş bir kişi olarak çocukluğumdaki mevlid merasimlerini güzel bir hatıra olarak zihnimde taşıyorum. Doğum yerim olan Kastamonu vilayetinin, Devrekâni ilçesinin bir dağ köyünde, rahmetli büyükbabam Çakır Ahmet Efendi ile mevlid hangi köyde okunacaksa, oraya büyükbabacığımın elinden tutar öyle giderdim. Herhangi bir vesile ile 15 gün geçmez, muhakkak ya bizim köyde veya komşu 3 köyden birinde mevlid olur, davet gelirdi. Bu davete de “mevlide okunmak” denirdi.

Nur yüzlü, aksakallı, Osmanlı zamanını görmüş hoca efendilerin, hafız efendilerin okudukları mevlidi, huşu içinde dinlerdik. Dinleyenlerin çoğunun da gayet samimi bir şekilde zaman zaman gözleri yaşla dolardı. Mevlid okunurken, kâğıt lülelere sarılmış, içinde lokum, akide ve naneli şekerler bulunan ikramlıklar mevlid dinleyenlere dağıtılırdı. Mevlid bitene kadar, kimse önüne bırakılan kâğıt lüleleri açmaz, yemezdi. Mevlid cemiyeti sahibi, mevlidden sonra bütün davetlilere yemek yedirirdi.

Sonradan din ve tarih ile ilgili kitapları okuyunca, Osmanlı cemiyetinde de, aynı bizim çocukluğumuzdaki gibi hareket edildiğini öğrendik.

MEVLİD OKUMAK VEYA OKUTMAK BİD’AT MİDİR?

Peki, mevlid okunmasının temelleri nereye dayanmaktadır? Bazıları “bid’at” demekte, şiddetli bir şekilde mevlid okunmasına karşı çıkmaktadır.

Muteber din kitaplarında bid’at hakkında yazılanlar kısaca aşağıdaki gibidir:  

Bid'at, sonradan çıkarılan şey demektir. Bunlar ya âdette olur veya ibadette olur. Âdette bid'at, sevap beklenilmeden, dünya menfaati için yapılan şeylerdir. Âdette bid'at, bir ibadeti bozmazsa veya dinin yasak ettiği bir şey değilse günah olmaz.

İbadette bid'at, Resulullahın ve dört halife zamanında bulunmayıp da, dinimizde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere, şekillere ve âdetlere denir. İbadetlere bid'at karıştırmak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, “Her bid'at sapıklıktır” buyuruldu. (Müslim)

Hâlbuki Resulullah Efendimiz, hayattayken Mevlid Gecelerinde Eshab-ı kirama ziyafet verir, dünyayı teşrifindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebu Bekir de, halifeyken, Eshab-ı kiramı toplar, Resulullah Efendimizin doğumundaki olağanüstü hâlleri konuşurlardı. Dolayısıyla İslam âlimleri Mevlid Gecesine çok önem vermişlerdir. Hazret-i Mevlâna, “Mevlid okunan yerden belalar gider” buyurmuştur. Mevlid Gecesi, Kadir Gecesinden sonra en kıymetli gecedir.

Resulullah Efendimizi çok övmek, mahlûkların en üstünde olduğunu söylemek, Allahü teâlânın, sevgili Peygamberine verdiği üstünlükleri saymak ve Ondan şefaat istemek, büyük ibadettir. Resulullahı övmek, anmak lazım geldiğine delil olarak, Ahzab suresinin “Allah ve melekleri, Nebiye salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin” mealindeki 56. âyet-i kerimesi yetmez mi?

“Allah, bir kimseye söz ve yazı sanatı ihsan ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin” hadis-i şerifine uyularak, asırlardır mevlid kitapları yazılmış ve okunmuştur. (Hüseyin Hilmi Işık Efendi, Tam İlmihal Seadeti Ebediyye)

Yukarıda yazılanlardan anlaşılıyor ki, mevlid okumak veya okutmak asla bidat değil, bilakis ibadettir ve çok sevaptır.  

FARKLI LİSANLARDA MEVLİDLER VAR

Arkadaşlarımdan Hasip Barış ve Mustafa Okursoy, 1977 yılında Süleymaniye Kütüphanesinde memur olarak çalışıyorlardı. O zamanlar, Kütüphane Müdürü, Muammer Ülker isminde çok naif bir kişiydi. Onları ziyarete gittiğimde, Müdür Bey’den izin alarak, çeşitli dillerde yazılmış mevlid kasidelerini göstermişlerdi. Boşnakça, Arnavutça, Çerkezce, Abhazca, Kürtçe, Arapça yazılmış mevlid kasidelerini bu gözlerimle gördüm. Hepsi İslam (Arap) harfleri ile fakat kendi dillerinde yazılmıştı. Demek ki, Osmanlıda her kavim, kendi dilinde mevlid kasidelerini okuyarak, mübarek geceleri tes’id ediyordu.

MEVLİD GECESİ DEVLET TEŞRİFATINDA…

Mevlid Gecesini özenli bir şekilde, devlet teşrifatına koyarak, tes’id eden ilk hükümdar ise Erbil Sultanı Muzafferiddin Ebu Said Kökböri’dir. Bir Türk olan Kökböri’nin hanımı Rabia Sultan, büyük mücahid Selahaddin-i Eyyubi’nin kız kardeşidir.

Erbil Sultanı o kadar cömertti ki, memleketine gelen âlimlere hesapsız ihsan ve in’amlarda bulunurdu. Hükümdarın cömertliğinden ve ilme ve âlimlere rağbetinden dolayı, Erbil, Muharrem'den Rebiülevvel'e kadar, üç ay boyunca İslâm dünyasından gelen âlimlerle dolup taşardı. (Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi) 

Erbil Sultanı, mevlid gecelerinde, Resulullah Efendimizi öven kasideler okutturur,  şenlikler yapar, sofralar kurdurur, ziyafetler verir, halka büyük ihsan ve ikramlarda bulunurdu. Büyük âlim Seyyid Abdülhakim-i Arvasi, “Mevlid-i şerif” isimli risalesinde bunları uzun yazmaktadır. (Hüseyin Hilmi Işık Efendi, Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye)      

MEŞHUR MEVLİD KASİDESİ

Meşhur olan ve Türkiye’de her zaman okunan Mevlid kasidesini Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır.  Süleyman Çelebi, Ulucami’nin imamıydı. İranlı bir vâiz, Bakara sûresinin bir ayetini tefsir ederken,  Hazret-i Muhammed ile Hazret-i İsa (aleyhimessalam) arasında hiçbir fark ve üstünlük olmadığını söyleyince, cemaatten, ilim ehli birisi kalkıp, “Ey cahil, o ayette murat edilen, peygamberler arasında, peygamberlik vazifesi bakımından bir fark olmadığıdır. Hepsini peygamber kabul etmek lâzım geldiğidir. Fakat Resulullah Efendimiz,  muhakkak bütün peygamberlerden üstündür” diyerek, aynı surenin  “Peygamberlerin bazıları, kendilerine verilen hususiyetlerle, diğerlerinden üstündür” mealindeki başka bir ayetini okudu. Bu zat bu şekilde, İranlı vaizi susturdu. Rivayete göre, İranlı vaiz, bu bozuk itikadından vazgeçip, tövbe etmiştir.

Fakat cereyan eden bu hadiseye, Süleyman Çelebi çok üzüldü. Yandı, kavruldu. O gece uyumayıp, huşu içinde dinlediğimiz, Efendimizi anlatan, öven  “Vesiletün Necat” yani Mevlid kasidesini kaleme aldı. Süleyman Çelebi, mevlid kasidesini, nasıl bir ihlas, nasıl bir samimiyet ile yazdıysa, Anadolu topraklarında, mübarek gecelerde, sünnet, düğün merasimlerinde, mevtaların ardından, yüzyıllardır okunmaktadır. 

OSMANLIDA MEVLİD

Hazreti Peygamber’in (aleyhisselam) doğum günü olan 12 Rebiülevvel, Mevlid Kandili olup, Osmanlılar tarafından resmî törenle kutlanmaktaydı. Kandile yönelik resmî hazırlıklar, İstanbul kadısının hilalin görüldüğünü, yani Rebiülevvel ayının girdiğini bildiren ilâmının Bâbıâli'ye takdimiyle başlardı. Bu günlerde hacıların selametle Şam'a vardıklarına dair emirülhacın mektubunu ve Mekke şerifinin nâmesini getiren müjdeciler İstanbul'a ulaşırdı. Kandilden birkaç gün evvel padişaha hangi camiye ve saat kaçta gideceği sorulur, alınan cevaba göre törene katılacaklara camiye gelmeleri gereken zamanı bildiren saat pusulaları gönderilirdi.
Mevlid okunacağı gün, kendisine davetiye gönderilmeyenler sabahın erken saatlerinden itibaren, davetiye gönderilenler ise belirtilen saatte tören kıyafetleriyle camiye gelerek kendilerine ayrılan yerlere otururlardı. Devlet erkânı camide yerlerini alınca, Fetih Sûresi okunmaya başlanırdı. Bu esnada, saraydan alayla ayrılan padişah camiye gelerek mahfel-i hümâyûna girerdi. Ayasofya şeyhi, Sultanahmet şeyhi ve nöbetçi şeyh sırayla kürsüye çıkıp vaaz verirler, şeyhler kürsüye çıkarken cemaate şerbet ve buhur dağıtılırdı. Vaazlar bitince mevlidhânlar mevlid okumaya başlarlardı. “Geldi bir ak kuş kanadıyla revân/Arkamı sığadı kuvvetle hemân” beyti okununca cemaat ayağa kalkardı.

Medine'den padişaha gönderilen hurma, sadrazamdan başlamak üzere devlet ricâline ikram edilirdi.

Mevlid okunurken vakıf mütevellileri, cemaate şeker dağıtır, mevlidin bitmesiyle devlet ricâli haricindekiler evlerine dağılırdı.

Devlet ricâli ise caminin önünde alay düzeni alıp, padişahı beklerdi. Padişah, camiden çıkınca kendisini bekleyenleri selamlayıp alayla saraya dönerdi.

Osmanlılarda Mevlid kutlamalarının Sultan Kanunî döneminden itibaren saray teşrifâtında yer aldığı, Sultan III. Murad döneminde ise artık tamamen resmîleştiği anlaşılmaktadır.
Mevlid kandillerinde resmî tören, İstanbul'da önceleri Ayasofya, inşasından sonra da genelde Sultanahmet Camisi'nde yapılırdı. Padişahın bazen başka bir camiyi tercih ettiği de olurdu. Tören nerede yapılırsa yapılsın, bu vesileyle dağıtılan şeker ve şerbet ile mevlidhânlara verilen câize ve hil'atlerin bütün masrafları, Sultan Birinci Ahmed Han'ın bu maksatla tesis ettiği vakıftan karşılanırdı.

19’UNCU YÜZYILDA MEVLİD KUTLAMALARI

19. yüzyılda Mevlid töreninin ve alayının icrasında bazı değişiklikler olduysa da mahiyeti muhafaza edildi. Ayrıca gece şehrin kandillerle süslenmesi ve ertesi gün ikindi vaktine kadar top atılmasıyla kutlamalar daha da genişletildi. Eyüp ve Suriçi'ndeki camilerin yanı sıra, Beylerbeyi, Nusretiye, Hamidiye, Dolmabahçe'deki Valide Camileri de törene dâhil edildi. II. Abdülhamid Han ise bu töreni, inşasından sonra daima Hamidiye Camii'nde yaptırdı.

O gün padişahı görmek ve töreni izlemek için cami çevresine binlerce kişi toplanır, dağıtılan şekerleri kapmak için birbiriyle yarışırdı.

MEDİNE’DEKİ MEVLİD

Eyüp Sabri Paşa, “Mirat’ül Haremeyn” kitabında Medine-i münevveredeki mevlid tes’idini şu şekilde yazmaktadır: Rebîülevvelin 12’si Medine’de resmî tatil olup kaleden toplar atılır ve o gün dükkânlar açılmazdı. İnsanlar güzel elbiseler giyerek dolaşır ve birbirini tebrik eder, bu gece Mescid-i Nebevi’de ihya edilirdi. Sabaha karşı Bâb-ı Nisâ önünde toplanılır, burada kurulan kürsü üzerinde güneşin doğmasıyla birlikte beş hatipten ilki bir hadis okuyup padişah için dua eder, diğerleri sırasıyla mevlidin vilâdet, radâ ve hicret bahirlerini okurlar, sonuncusu dua ederdi. Daha sonra halk ikram edilen şerbeti içip dağılırdı. 

Mevlid kutlaması 1910 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nde resmî bayramlara dâhil edildiyse de cumhuriyetin ilânından sonra bu, kaldırılmıştır.

DİNİMİZDE “KUTLU DOĞUM HAFTASI” VAR MIDIR?

İslami kaynaklarda bildirildiği üzere; mübarek geceler, hicri takvim ile kutlanır. Bütün ibadetlerde ve dinî faaliyetlerde kamerî aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri kameri aylara göre tespit edilir. Bütün mübarek geceler gibi Mevlid Kandili de, kameri aylara göre tespit edilir. Dolayısıyla dinimizde “Kutlu Doğum Haftası” diye bir şey yoktur. Kutlu doğum, 12 Rebiul-evvel’de olmuştur. Bunu 20 Nisan’a almak caiz olmaz.

MEVLİD VAKIFLARI

Osmanlılar zamanında, Mevlid okutulması maksadıyla vakıflar kurulmuştur; böylelikle Peygamberimizin şefaatine nail olunması, sevgisi etrafında cemaatin toplanması hedeflenmiştir.

Yavuz Sultan Selim Hanın has nedimi olan Hasan Can’ın oğlu, Şeyhülislâm Hoca Saadeddîn Efendi 1568’de Bursa’da vakfettiği evinin gelirinin bir kısmıyla Mevlid Kandili’nde mevlid okutulmasını ve yemek pişirilip fukaraya dağıtılmasını istemiştir. Bursa’da, 1775 ve 1791 yılları arasında toplam 43 adet mevlid vakfı kurulmuştur. Bazı vakıfların banileri hanımlardır.

Samsun İlahiyat Fakültesinden Muhammed Okudan’ın yazdığına göre, Sadece Samsun’da, 19’ncu yüzyılda gayesi Mevlid okutmak olan ve hanımlar tarafından kurulan vakıflar aşağıdaki gibidir:

-Hasene Şah Hatun binti Abdullah Vakfı:

1 Rebiü’levvel 1275 (9 Ekim 1858) tarihine aittir. Vakıf olarak yüz yirmi bin kuruş nakit parasını vakfetmiştir.  Şartında ise Kur’an tilaveti, mevlid okunması ve kendi adına kurban kesilmesini istemektedir.

-Ümmü Gülsüm Hatun bint-i Halil Vakfı:

12 Rebiü’lahir 1297 (24 Mart 1880) tarihine aittir. Ümmü Gülsüm Hanım uzun çarşı caddesinde bulunan dükkânını vakfetmiştir. Vakfiyeden anlaşıldığına göre Ümmü Gülsüm Hanım, yılda iki hatim ve Pazar camisinde bir mevlit okunulması ve Samsunda bulunan çeşitli camilerin aydınlatılması için bal mumu alınmasını şart koşmuştur.

-Fatma Hatun binti Mustafa Vakfı:

21 Rebiülevvel 1323 (26 Mayıs 1905) tarihli vakfiyedir. Said Bey mahallesindeki dükkânını vakfetmiş ve Şart olarak Subaşı ibtidaisinin yanında Hamidiye caddesinde kendisinin yeniden inşa ettirdiği çeşmenin bakım onarımının yapılması, annesi, babası ve kendisi için her yıl hatim ve mevlid okutulmasını istemiştir.

-Fatma Hatun bint-i Bekir Vakfı:

11 Sefer 1328 (22 Şubat 1910) tarihli vakfiyedir. Muhtelif mülklerini bu vakıf için, vakfettiği, şart olarak senede 8 hatim ve bir mevlid okutulmasını da istemiştir…